Bazen bir şehir sadece gezilmez , hissedilir. Belgrad işte böyle bir yer. Avrupa’nın göbeğinde ama Avrupa gibi değil. Balkanların tam ortasında ama sıradan bir Balkan şehri de değil. Belgrad ; tarih , yıkım , direnç , lezzet ve sade ama etkileyici bir şehir. Bu yolculuk, yalnızca başkentle sınırlı kalmayıp. Novi Sad ve Karlofça şehirleri de gezilecek yerler arasındaydı. Sırbistan ‘nın farklı şehirlerini görme imkanı elde ettik.
Şehre ilk adım attığınızda, taş kaldırımlı sokaklar , geniş bulvarlar ve tarihin sessizce dolaştığı yapılar sizi karşılıyor. Şehirde her şey doğal ilerliyor , gösterişsiz. Belgrad , kendi halindeki bir yaşamı yansıtıyor.

Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği noktada kurulu Belgrad , geçmişte Yugoslavya’nın siyasi ve kültürel merkeziydi. Şehir, Yeni Belgrad ve dış yatırımlarla birlikte modernleşme sürecine girmiş durumda.

Kalemegdan Kalesi :
Belgrad’ın kalbi gibi , Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği noktada yükselen Kalemegdan Kalesi , şehrin en eski ve en anlamlı yapılarından biri. İlk günümde Kalemegdan Kalesi’ne çıktım. Manzara gerçekten çok güzeldi. İlk yerleşimi Keltler kurmuş , Romalılar burayı askeri üs haline getirmiş. Orta Çağ’da Bizanslılar , Sırplar ve Osmanlılar arasında defalarca el değiştirmiş. Osmanlı döneminde kale güçlendirilmiş ve uzun süre Belgrad’ın yönetim merkezi olmuş.


Bugün kale, tarihi surları , kuleleri ve etkileyici manzarasıyla halka açık bir park içinde.
Victor Heykeli görüp , tarihi surlar arasında yürüyüş yapabilir , Tuna ve Sava nehirlerinin buluştuğu o eşsiz manzarayı izleyebilirsiniz.

Parlamento’nun Kapısında Dingin Bir Mücadele :
Şehrin merkezinde yer alan Sırbistan Parlamento Binası , mimarisiyle oldukça etkileyici . Binaya yaklaşırken ilk dikkat çeken şey bahçede duran iki atlı bronz heykel . İlki bir atın içeriye sokulmaya çalışıldığı bir anı , diğeri ise bir atın dışarı çıkarılmak istendiği bir mücadeleyi canlandırıyor.
Güç , kontrol , irade ve çatışma …. Her biri o iki heykelde sembolleşmiş . Sırbistan tarihinin , yönetiminin ve toplumun karmaşık yapısı betimleniyor.



Nato Savaşının İzleri :
Şehir merkezine çok uzak olmayan bazı binalarda Nato bombardımanının izleri hala duruyor. Çökmüş duvarlar , sarkan demirler , camsız pencereler . Hiçbir şey yapılmamış ; ne yenileme ve ne yıkım . Bu kalıntılar Belgrad ‘ın unutmama kararının birer kanıtı gibi.

Knez Mihailova Caddesi : Belgrad ‘ın İstiklal Caddesi
Belgrad’ın en ünlü caddesi olan Knez Mihailova , bizdeki İstiklal Caddesi’ni andırıyor . Trafiğe kapalı , uzun ve taş döşeli bu sokakta yürürken , kafeler , sokak müzisyenleri , kitapçılar , tarihi binalar yan yana gözlerinizin önünden geçiyor.



Skadarlija ‘da Zemin ve Zaman :
Belgrad’ın en eski ve en karakteristik mahallelerinden biri olan Skadarlija , bugün turistlerin uğrak noktası. Arnavut kaldırımlı dar sokakları , geleneksel restoranları ve nostaljik havasıyla adeta geçmişte yürüyormuşsunuz hissi veriyor. Geçmişi , sanatçılarla ve edebiyatçılarla dolu eski bir mahalle. Arnavut taşlarla döşeli yolları yürümek zorlayıcıydı . Skadarlija ‘ daki restoranlarda yemek yemek istiyorsanız önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Bende , anlamı “Üç Şapka “ olan ünlü Tri Sesira restoranı için internetten rezervasyon yaptırdım. 1864 ‘te açılmış olan bu mekan , hem yerel halkın hem de turistlerin uğrak noktası ve genellikle canlı Sırp müzikleri çalmaktadır.


Yemek : Etle Aram Yok Ama…
Genel olarak et yemekleriyle çok aram yok. Ama , et yemeği olan Cevapi ‘yi çok beğendim. Küçük , ızgara köftelerden oluşuyor, yanına mutlaka “kaymak “ denen birşey konuluyor. Adı kaymak ama aslında bildiğimiz kaymak değil ; daha çok yumuşak tereyağ gibi. Bunun dışında özellikle tercih ettiğim yerler , şehrin çeşitli yerlerine dağılmış olan İtalyan restoranlarıydı . Porsiyonlar oldukça büyüktü . Ve dondurmalar…. Küçük dondurmacılarda taze meyvelerle yapılan dondurmalar . Belgrad’ın en ünlü dondurmacısı Crna Ovca “Kara Koyun “ anlamına gelen küçük dükkan , lezzetli dondurmaları.

Lorenzokakalamba restaurant en ilginç mekanlardan biriydi. İçeri girer girmez gözüm her köşeye ayrı takıldı . Renk renk objeler … Sanki sanat galerisiyle lunapark karışımı bir yer.





Hotel Moskva ‘da Kahve :
Hotel Moskva , Belgrad’ın hem tarihi hem de sosyal hayatındaki önemli noktalardan biri. Dış cephesiyle zarif , içiyle nostaljik. Şehrin simgesi haline gelmiş “Moskva Schnitte “ pastasını tatmak bir ritüel . Vişne , krema ve ince badem katmanların uyumu. Hotel, birçok ünlüyü ağırlamış , iç mimarisi klasik .



Nikola Tesla :
Belgrad’ın bilimsel gururu olan elektriğin dahilisi olan Nikola Tesla , şehirde küçük ama oldukça etkileyici bir müze ile anılıyor.


Mühendislik Fakültesi
Aziz Sava Katedrali ve Pazar Ayini :
Belgrad ‘ın en etkileyici yapılarından biri olan Aziz Sava Katedrali , mimarisi ve manevi havası ile oldukça güçlü bir izlenim bırakıyor . Dış cephesi beyaz mermer , dev kubbesi altın detaylarla bezeli. alt bölüm ibadete açık. Bir pazar sabah ayinine denk geldim . İnsanlar ayakta ,dualar ilahilerle okunuyor , tütsü kokusu kiliseyi dolduruyordu. Aziz Sava Katedrali , sadece Sırbistan ‘ın değil , Balkanlar’ın en büyük Ortodoks kilisesiymiş. Katedral , adını Sırp Ortodoks Kilisesi’nin kurucusu ve Sırbistan ‘ın ilk başpiskoposu olan Aziz Sava’dan alıyormuş. Aziz Sava ‘da katıldığım Ortodoks ayini, sadece bir dini tören değildi; hangi dinden olursa olsun, insanları birleştiren en saf güç , Tanrı’ya yönelişin ta kendisiydi.




Belgrad’ın toplu taşıma sistemi oldukça yaygın ve herkes için ücretsiz. Hiçbir ücret ödemeden turistler de dahil toplu taşımalara biniyorsunuz . Sırpların Türkçe’ye ve Türk dizilerine ilgisi dikkat çekiciydi . Rehberimiz Sırptı ama Türkçe’yi iyi konuşuyordu. Türk dizileri sayesinde birçok kişi Türkçe kurslarına gitmiş : dilimize meraklılar. Belgrad ‘ da musluk suyu rahatlıkla içiliyor. Ünlü markalar , gösterişli mağazalar burada fazla yok. Zara , H&M ,Sephora gibi zincir mağazalar ayrıca Türk firmalarından ; Mavi jeans , LCW ‘nin mağazaları da mevcuttu. Hayat sade , herşey abartısız.
Novi Sad ve Karlofça’yı , farklılıkları ve kendilerine has atmosferleri nedeniyle ayrı bir yazıda ele alacağım.


