Avrupa yakasında en çok beğendiğim yalıların tarihini bu yazımda anlatmak istedim. Çünkü her biri, yalnızca mimarisiyle değil; taşıdığı yaşanmışlıklarla da Boğaz ‘ın ruhunu yansıtıyor.
” Yalı “ kelimesi, köken olarak Yunanca “ yalos” sözcüğünden gelir ve “ sahil kenarı” anlamını taşır. Yani deniz kıyısına inşa edilen evler, konaklara yalı denir. Boğaziçi’nin kıyılarında sıralanan bu zarif yapılar, yüzyıllardır İstanbul’un simgelerinden biri olmuştur.
Sait Halim Paşa Yalısı ( Yeniköy )

Yeniköy’ün en zarif yapılarından biri olan Sait Halim Paşa Yalısı , 19. yüzyıl sonlarında inşa edilmiştir. Osmanlı’nın son sadrazamlarından Sait Halim Paşa’ya ait bu yapı , beyaz cephesi ve zarif mimarisiyle Boğaz’ın en göz alıcı yalıları arasındadır. Bahçesinde yer alan aslan heykelleri nedeniyle halk arasında “ Aslanlı Yalı “ olarakda bilinir.
1993 yılında büyük bir yangın geçiren yalı , restore edilerek yeniden hayat bulmuştur; ancak içerideki değerli eşyaların çoğu yok olmuştur. Tarihsel açıdan da önemli bir yere sahiptir , çünkü Osmanlı ‘ nın I. Dünya Savaşı’na girmesine sebep olan antlaşma burada imzalanmıştır.
Şehzade Burhaneddin Efendi Yalısı ( Bebek )

II. Abdülhamid ‘in oğlu Şehzade Burhaneddin Efendi için inşa edilen bu yalı , büyüklüğü ve ihtişamıyla Boğaz’ın en değerli yapılarından biridir. Boğaz’ın kıyısında yükselen görkemi, tekne turunda adeta bir sarayla karşılaşmış hissi verdi.. Yaklaşık 64 odası vardır. Bu yönüyle Boğaz’daki en büyük yalılar arasındadır.
Hulusi Behçet Yalısı ( Arnavutköy )

Arnavutköy ‘de bulunan bu yalı , Türk tıp tarihine damgasını vuran Prof Dr. Hulusi Behçet’in adını taşır. Görünümüyle diğer yalılar kadar gösterişli olmasa da , Behçet Hastalığı’nı tıp literatürüne kazandıran bilim insanının burada yaşamış olması sebebiyle büyük bir tarihsel öneme sahiptir.
Ahmet Afif Paşa Yalısı ( Rumelihisarı – Baltalimanı arası )

Neo – Barok tarzıyla dikkat çeken bu görkemli yalı , Rumelihisarı ile Baltalimanı arasında yer alır. Uzun yıllar boş kalmış olsa da ihtişamını korumaya devam etmektedir. Denizin üzerinden bakıldığında süslemeriyle göz alıcı bir tablo oluşturur.
Recaizade Mahmut Ekrem Yalısı ( Arnavutköy – Kuruçeşme arası)

Tanzimat edebiyatının önemli şair ve yazarlarından Recaizade Mahmut Ekrem ‘ in adını taşıyan bu yalı , edebiyat tarihi açısından Boğaz’ın en değerli yapılarından biridr. Recaizade’nin Türk edebiyatına kazandırdığı ünlü eseri “ Araba Sevdası “ da burada anılmadan geçilmez. Ancak yalıda uzun süre yaşayamamış. Karşısında bulunan Hıdiv Kasrı nedeniyle dönemin yoğun istihbarat faaliyetleri ve jurnalcilik ortamında sürekli göz hapsinde kalmış , gizlice haberleştiği söylentileri yüzünden de buradan taşınmak zorunda bırakılmış.
Faik ve Bekir Bey İkiz Yalıları ( Yeniköy )

Yeniköy sahilinde yer alan bu zarif yapılar, Osmanlı mimarisinin simetrik anlayışını yansıtır. Sultan Abdülaziz’in kızı Sara Sultan ‘ın ikiz kızları için inşa ettirdiği bu yalılar , iki kardeşi simgeleyen kusursuz simetrisiyle dikkat çekiyor.
Tekne turunda gördüğüm yalıların her biri Boğaz’ın tarihine ışık tutuyordu; bazıları ise büyüklüğü ve mimari özellikleriyle öne çıkıyordu. Yunan edebiyatının ünlü şairlerinden Konstantinos Kavafis ‘in “ Kent “ adlı şiirinde söylediği gibi : “ Ne olursa olsun, doğduğun kent hep arkandan gelecektir.” İstabul ‘da böyledir. Dünyanın en güzel şehri… Evet , kimi zaman kalabalığıyla , düzensiz yapılarıyla bizi yorsa da , yine de ondan vazgeçemeyiz . Buradan gitmek yerine, İstanbul ‘ u içinde yaşayarak anlamak gerekir. Çünkü Boğaz ve yalılar , geçmişle geleceği bir arada sunan ve insana aitlik duygusu veren benzersiz bir mirastır.


