Skip links

Galataport’ta Bir Gün Topkapı Sarayı’na Yolculuk

İstanbul’un en sevdiğim yanı , modern hayatın içinde her an geçmişin izlerine rastlayabilmenizdir. Galataport’un denizle buluştuğu o eşsiz noktada , modern dünyanın kalabalığını bir kenara bırakıp kendime bir kahve molası verdim. Sıcak bir kahve eşliğinde manzaranın tadını çıkarırken gözlerim kaçınılmaz olarak karşıdaki Topkapı Sarayı’na takıldı.

Topkapı Sarayı…. Bir zamanlar dünyanın en güçlü imparatorluğunun yönetim merkezi, padişahların evi ve sayısız sırrın saklandığı bir yer. Kahvemi yudumlarken hayalimde sarayın kapısından içeri adım attım. Bab-ı Hümayun’dan geçip , birinci avlunun genişliğine ulaştım. Burada herkesin yolu kesişirmiş; sarayın çalışanları , elçiler , hatta bazen halk. Ancak ikinci avlunun kapısından geçtiğinizde, devletin en önemli kararlarının alındığı Divan-ı Hümayun , sarayın kalbiymiş.

Sarayın en derin ve gizemli yeri olan Harem ise bambaşka bir hikayeydi. Gücün ve entrikanın iç içe geçtiği bu bölge,sadece padişahın ailesinin yaşadığı bir yer değildi,aynı zamanda hanedanlığın devamlılığını sağlayan düzenin merkeziydi. Oradaki, gözlerden uzak yaşanan olayları düşündüm. Her kapının ardında bir sır yatıyordu.

Kahvemden bir yudum daha aldım ve sarayın denize bakan teraslarını hayal ettim. Padişahların bu manzaraya bakarak İstanbul’un büyüklüğünü ve güzelliğini izlediği anlar. Kahvem bitip Galataport’un hareketli sokaklarına geri döndüğümde ,hala sarayın ihtişamı ve sırları zihnimde dolaşıyordu.

Bir kahve molasıydı belki, ama Topkapı Sarayı’nın gölgesinde geçmişle bugünü bir araya getiren bir yolculuktu. Galataport’taki günüm ,beni Topkapı Sarayı’nın geçmişine dair daha fazlasını öğrenmeye itti.
Daha önce defalarca ziyaret ettiğim bu görkemli yapının tarihini derinlemesine incelemeye karar verdim.
İşte Topkapı Sarayı’na dair yaptığım araştırmaların özeti…..

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’ u fethettikten sonra inşa ettirdiği Topkapı Sarayı, Sarayburnu’nda, Haliç ve Boğaz’a hakim konumuyla muhteşem bir manzaraya sahip. 1460 yılında başlayan inşaatı 1478 ‘de tamamlanıp Osmanlı hanedanı buraya yerleşiyor. Sarayın, dört ana avlusu ve çeşitli bölümlerinde Osmanlı döneminden kalma silahlar,kıyafetler,mücevherler,kutsal emanetler ve sanat eserleri sergilenmektedir.

  • Birinci Avlu ( Alay Meydanı ) : Sarayın dış dünyayla bağlantısının olduğu en geniş avlu. Burada Aya İrini Kilisesi, Darphane ve Bab-ı Hümayun (Saltanat Kapısı) yer alıyor.
  • İkinci Avlu ( Divan Meydanı) : Devlet işlerinin yürütüldüğü avlu, burada Divan-ı Hümayun (Kubbealtı) bulunuyor. Osmanlı’nın en kritik kararları burada alınmış. Ayrıca Enderun Avlusu’na giriş kapısı olan Babüssaade de bu avluda yer alıyor
  • Üçüncü Avlu ( Enderun Avlusu ) : Padişahın özel yaşam alanına açılan avlu. Burada Enderun Mektebi, Hazine ve Mukaddes Emanetler Dairesi bulunuyor.
  • Dördüncü Avlu: Sarayın en özel ve manzaralı noktalarından biri, burada Revan ve Bağdat Köşkleri, Sofa Camii ve Mecidiye Köşkü bulunuyor.

    En çok ilgimi çeken bölümlerden biri Harem. Osmanlı hanedanının özel yaşam alanı olduğu kadar, güç dengelerinin şekillendiği bir yer. Valide Sultan’dan hasekilere ,şehzadelerden cariyelere kadar herkesin bir hiyerarşi içinde yaşadığı bu bölüm sarayın en gizemli kısmı .Dar koridorlarında yürürken , bir zamanlar burada yaşananları düşünmek bile insanı farklı bir dünyaya götürüyor. “Harem” kelimesi, “ korunan, özel” anlamına gelir. Bu da buranın neden bu kadar gizli ve kapalı olduğunu açıklar.
  • Valide Sultan : Harem’in en güçlü ismi. Hem padişah’ın annesi olarak hem de saray içindeki nüfusuyla önemli bir konumdaydı.
  • Padişah’ın eşleri : Hasekiler ve Kadın Efendiler olarak adlandırılırdı.
  • Cariyeler : Saraya genç yaşta alınır, eğitim görür ve yükselme şansı elde ederlerdi. Padişahın dikkatini çekerse haseki olma şansı yakalardı.
  • Şehzadeler ve hocalar da burada yaşar, eğitim alırlardı.

Harem’de yaşam kurallarla doluydu. Kadınlar müzik,şiir,el işi gibi konularda eğitilir, saray adabını öğrenirdi. Herkesin rütbesine göre bir yeri, görevi ve yaşam alanı vardı. Bugün hala duvarlarında yankılanan sessizlikle , Harem tarihin içinde saklı bir dünyadır.

Topkapı Sarayı’ndaki en dikkat çekici parçalardan biri Kaşıkçı Elması 86 karatlık bu devasa elmas, etrafını çevreyen 49 pırlantayla adeta ışık saçıyor. Rivayete göre , bir adam tarafından çöplükte bulunmuş ve birkaç kaşık karşılığında satıldığı için bu ismi almış. Daha sonra Osmanlı hazinesinde yerini bulmuş.
Topkapı Sarayı sadece Osmanlı’nın değil , İslam dünyasının da önemli miraslarını barındırıyor. Mukaddes Emanetler Dairesi’ne girdiğinizde , kesintisiz olarak Kur’an okunuyor.

Eserlerden Bazıları :

  • Hz. Muhammed’in Hırkası
  • Hz Davut’un Kılıcı
  • Hz Musa’nın Asası
  • Kabe’nin Anahtarları ve Örtüsü

Sarayın içinde bir de Osmanlı sultanlarına ait kaftanlar , silahlar ve tahtlar sergileniyor. Ayrıca burada Osmanlı kılıçları,hançerler ve tılsımlı gömlekler gibi savaş meydanlarında kullanılan eşyalar da vardır.Sarayın Has Oda ve Kiler Bölümü’nde Osmanlı padişahlarının kullandığı Çin , Japon ve Avrupa porselenleri sergilenmektedir.

19. Yüzyılda padişahların Dolmabahçe Sarayı’na taşınmasıyla burası eski ihtişamını kaybetmiş olsada, günümüzde hala İstanbul’un en etkileyici yerlerinden biri.
Topkapı Sarayı , 1924 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla müze haline getirilmiştir.Topkapı Sarayı’nın müze olarak kullanılması , halkın kültürel mirasa sahip çıkmasını teşvik etmek ve Osmanlı tarihini geleceğe taşımak amacıyla önemli bir adım olmuştur. Bu adımı, Atatürk’ün geçmişi sahiplenme ve ulusal bilinci artırma çabalarının bir parçasıdır.

Topkapı Sarayı , sadece bir müze değil; geçmişi bugüne taşıyan , adım attığınız her yerde , sizi tarihte buluşturan bir zaman yolculuğu.
Sessiz ama çok şey anlatan bir yer.